Cumartesi Anneleri’nden 1000. hafta eylemi: 1995’ten bu yana neler yaşandı, kayıp yakınları ne istiyor?

Posted by

Cumartesi Anneleri, hafta sonu 1000. hafta eylemlerini gerçekleştiriyor.

Grubun kitlesel katılımla Galatasaray Meydanı’nda eylem yapmasına uzun süredir izin verilmiyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yaptığı açıklamayla bu hafta eyleme izin verileceğini söyledi.

Peki Cumartesi Anneleri kimler? 1000 haftadır ne talep ediyorlar? Neden eylemleri dönem dönem müdahalelerle karşılaşıyor?

Hasan Ocak’ın ailesinin eylemleri ilk adım oldu

Cumartesi Anneleri’nin eylemleri, Mart 1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nde yaşanan olaylardan kısa süre sonra başladı.

Bu olayların ardından 21 Mart’ta gözaltına alınan Hasan Ocak ortadan kayboldu.

Annesi Emine Ocak, ailesi ve yakınları, Hasan Ocak’ın bulunması için çeşitli eylemler yaptı.

Hasan Ocak’ın işkenceye maruz kalmış cansız bedeni, yaklaşık iki ay sonra, 15 Mayıs 1995 yılında kimsesizler mezarlığında bulundu.

Bu süreçte Ocak’ın yakınlarının yaptığı eylemler, zorla kaybetmelere karşı adalet talep eden ailelerin mücadelesine dönüştü.

Bu kapsamda ilk kez küçük bir grup 27 Mayıs’ta Galatasaray Lisesi önünde eylem yaptı.

Arjantin’den esinlendiler

Eylemciler, Arjantin’de 1976-1983 yılları arasındaki cunta döneminde kaybedilen ya da katledilen çocuk ve torunları için eylem yapan Plaza de Mayo, diğer bir isimle Mayıs Anneleri’nden de esinlenmişti.

Göstericiler, ellerinde kaybettikleri yakınlarının fotoğraflarıyla sessiz oturma eylemi yapıyorlardı.

Aileler, zorla kaybedilen yakınlarının bulunmasını ve bunu yapan faillerin cezalandırılmasını talep ediyordu.

Bu kişilere kamuoyunda Cumartesi Anneleri denmeye başlandı.

Ahmet Kaya, 1995 tarihli albümünde Cumartesi Anneleri için ‘Beni Bul Anne’ şarkısını hazırladı.

Zamanla kamuoyunun ilgisini çeken küçük eylemci grup büyüdü, her Cumartesi binleri bulan insan kalabalıkları buluşmaya başladı.

1999 yılında eylemlere, artan polis müdahaleleri sonucu ara verildi.

2011’de Erdoğan’la görüşme ve TBMM’de komisyon kurulması

Ergenekon davasıyla birlikte, kayıplardan sorumlu kişilerin yargılanacağına dair beklentilerin artmasıyla eylemler 31 Ocak 2009’da tekrar başladı.

Şubat 2011’de, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde, Cumartesi Anneleri’nin temsilcileriyle görüştü.

Görüşmenin ardından Nisan ayında, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda, “gözaltında iken kayboldukları iddia edilen kişilerin akıbetinin araştırılması” amacıyla bir alt komisyon kuruldu.

Komisyon, Cumartesi Anneleri’nden temsilcilerle bir görüşme gerçekleştirdi.

Komisyon, eylemlerin simge isimlerinden olup kamuoyunda “Berfo Ana” olarak bilinen Berfin Kırbayır’ın, 12 Eylül askeri darbesinden sonra Ardahan’da gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Cemil Kırbayır ile ilgili bir rapor hazırladı.

350 sayfalık raporun sonuç bölümünde şu ifadeler yer aldı:

“Komisyonumuz; Cemil Kırbayır’ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır.”

Birçok insan hakları savunucusu bu adımı devletin ilk kez bir kişinin gözaltında işkenceyle katledilip kaybedildiğini kabul etmiş olması şeklinde değerlendirdi.

Ancak komisyon çalışmalarının devamı gelmedi.

Kırbayır’la ilgili dava da zaman aşımına uğrayarak 2022’de kapatıldı.

2018’de başlayan kısıtlama ve müdahaleler

Zaman içinde yeni kuşakların da eylemlere katılmasıyla günümüzde eylemciler için Cumartesi Anneleri’nin yanında Cumartesi İnsanları kavramı da kullanılmaya başlandı.

Cumartesi Anneleri’nin eylemleri 25 Ağustos 2018 tarihine kadar Galatasaray’da kesintisiz devam etti.

Grubun bu tarihteki 700. hafta buluşması ise Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.

Buna karşın Cumartesi anneleri eylem çağrısında bulundu.

Polis biber gazı ve plastik mermi kullanarak eylemcilere müdahale etti ve onlarca kişiyi gözaltına aldı.

Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’na alınmamasını kastederek “İzin vermedik çünkü artık bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik. Anneliğin terör örgütünce istismar edilmesine, teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık?” dedi.

Göstericiler hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame düzenlendi ve İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi’nde haklarında aynı suçtan yargılanmak üzere dava açıldı.

Bu dava henüz sonuçlanmadı.

Eylemciler ise müdahaleyi Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürdü.

AYM 2018’deki müdahalenin, barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğine hükmetti.

Güvenlik güçleri, 2018’den sonra da eylemleri kısıtlamaya ve müdahale etmeye devam etti.

Birçok müdahalede gözaltı işlemi gerçekleştirildi. Zaman zaman ters kelepçe uygulamasına gidildi.

Özlem Zengin’in açıklamaları

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise 8 Kasım 2023’te Meclis’teki Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kendisine sorulan bir soruya verdiği yanıtta, “Cumartesi Anneleri’nin yaşadığı mağduriyettir. En kısa sürede çözüm üreteceğiz” açıklamasını yaptı.

Bunu takiben, 25 Ağustos 2018’den yaklaşık beş buçuk yıl sonra, ilk kez 11 Kasım 2023’teki 973. hafta buluşmasında grup, engelleme ve gözaltı işlemi olmadan Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yaptı.

Devam eden haftalarda da küçük gruplar halinde Cumartesi Anneleri eylem yaptı ve polis bariyerleriyle kapatılan Galatasaray Meydanı’na bariyerlerin üzerinden karanfil attı.

AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in 23 Mayıs’taki açıklaması ise Cumartesi Anneleri’nin bininci hafta buluşmasına kitlesel bir katılımla gerçekleştirilmesine izin verileceğine işaret etti.

Zengin TBMM’de yaptığı konuşmada Cumartesi Anneleri’nin kendisini ve diğer siyasi partisi temsilcilerini ziyaret ettiklerini belirttikten sonra şunları söyledi:

“Hem İçişleri bakanımız ile hem de sayın valimizle görüşmelerimiz oldu. Ayın 29’unda toplantılarının binincisini yapacaklar. Biraz evvel sayın valimizle de teyit ettim kendileri bu toplantıyı gerçekleştirecekler. Zaten her hafta yapmaya devam ediyorlar. Daha geniş bir katılımla bu hafta toplantılarını yapacaklar.

“Burada tabii ince bir çizgi var. Bizim için Cumartesi Anneleri’nin hassasiyetleri, acıları önemli ama bu acılardan yola çıkarak farklı bir yöne yönelinmesine de bunun suistimal edilmesine de müsaade etmemek gerekiyor.”

Bu arada sanatçı Teoman, Bandista grubunun “Benim Annem Cumartesi” isimli şarkısını yeniden yorumladı.

Cumartesi Anneleri de hem eyleme kitlesel katılım çağrısı yaptı hem de www.cumartesianneleri.org.tr adresi üzerinden “1000’inci haftamızda bulunduğun yerden sen de Galatasaray Meydanı’na bir karanfil bırak” başlığıyla bir sanal eylem kampanyası başlattı.

1000. haftada Cumartesi Anneleri ne talep ediyor?

Cumartesi Anneleri “zorla kaybetme” kavramına dikkat çekiyor.

Zorla kaybetme, bir kişinin devlet görevlileri veya devlet adına hareket eden kişi ya da gruplar tarafından zorla kaçırılıp, akıbetinin meçhul bırakılması anlamına geliyor.

Birleşmiş Milletler’e (BM) göre zorla kaybetme insanlığa karşı işlenmiş bir suç ve devletler bunu önleyecek tedbirleri almakla yükümlü.

İnsan hakları örgütlerine göre Türkiye’de zorla kaybetmelerin en yoğun yaşandığı dönemler 12 Eylül darbesi sonrası ama asıl olarak da 1990’lar.

BBC Türkçe’ye konuşan, 1995 yılında İstanbul Avcılar’da bir araca zorla bindirilerek götürülen ve kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı, avukat Jiyan Tosun, Cumartesi Anneleri’nin taleplerinin yıllardır değişmediğini söylüyor:

“Cumartesi Anneleri, İnsanları’nın talepleri aslında 1995 yılındaki taleplerle aynı; zorla kaybedilen yakınlarının bulunması ve faillerin yargılanarak cezalandırılması. 29 yıldır bu talep hiç değişmedi ve biz kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları olarak aynı şeyi talep ediyoruz.”

“Zorla kaybetmelere dair hiçbir fail yargılanıp ceza almadı. Ne yazık ki tek bir hukuki örnek dahi yok” diyen Tosun, devam eden davalarla ilgili en büyük sorunlarının zaman aşımı olduğunu belirtiyor ve devam ediyor:

“Çünkü yoğun olarak bu zorla kaybetmeler 92 ve 95 yılları arasında gerçekleştirildi. Tabii elbetteki 1980 darbesi döneminde de kaybedilen kişiler de var. Bu zaman aşımı meselesinin çözülmesi gerekiyor. Esasında zorla kaybetmenin kendisi süregelen bir suç. Bunun dikkate alınması ve buna göre aslında devam eden bir suç olduğu için de zorla kaybedilen kişilerin naaşlarına ulaşılana kadar aslında bu suçla zaman aşımının işletilmemesi gerekiyor.”

Tosun 1995’ten bu yana eylem yapmalarına neden olan talepleri dışında son dönemdeki gösteri haklarıyla ilgili taleplerinden de bahsediyor:

“Buna ek olarak da Galatasaray’da da etkinliklerimizi ve taleplerimizi özgür bir şekilde dile getirmeyi ve o alanın bize açılmasını talep ediyoruz. Bu alan 700. haftadan beri Cumartesi Anneleri, İnsanları’na kapalı.”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir